Orhan Veli Kanık Sözleri
Sayfa İçeriği: Orhan Veli Kanık Sözleri Kısa, Orhan Veli Kanık Aşk Sözleri, Orhan Veli Kanık Özlü Sözleri, Orhan Veli Kanık Şiirleri Sözleri, Orhan Veli Kanık Sözleri Tumblr
Türk edebiyatının usta şairlerinden olan Orhan Veli Kanık’ın en güzel sözlerini bu sayfamızda sizler için hazır ettik. Sayfamızdaki Orhan Veli özlü sözlerini dilediğiniz gibi paylaşın. Sizde bize yorum veya söz gönderin.
EN GÜZEL ORHAN VELİ KANIK SÖZLERİBekliyorum! Öyle bir havada gel ki, vazgeçmek mümkün olmasın.
Beni bu güzel havalar mahvetti.
Ve ihtimal; sen yeni beni sevmeyeceksin.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
Şiir, bütün özelliği edasında olan bir söz sanatıdır.
Farz et ki rüzgardım, esip geçtim hayatından.
En delikanlı mevsimdir kış. Yüzüne yüzüne vurur yalnızlığını.
Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın.
Şeytan diyor ki: Aç pencereyi; bağıɾ, bağıɾ, bağıɾ; sabaha kadar.
Dayanılmaz şey değil. Benim de mi düşüncelerim olacaktı.
Şiir, yeryüzündeki tüm kuşları aynı anda havalandırma hareketidir.
Eski bir sevdadan kurtulmuşum artık büyük kadınlar güzel.
Boş konuşan insan çana benzer, içi boş olduğu için çok ses çıkartır!
Gemiler vardı, limanda gemiler. Her biri yeni bir ufka gider.
Neler yapmadık şu vatan için. Kimimiz öldük, kimimiz nutuk söyledik!
Bekliyorum! Öyle bir havada gel ki, vazgeçmek mümkün olmasın.
Gün ışığında hissemize razıydık kendimize hüzünler icat ettik avunamadık.
Aklımdan çıkmıyorsun, dedim. Başka türlüsünü yorgunum anlatmaya.
Yanlış işler görenler bile o işleri memleket sevgisiyle gördüklerine inanırlar.
İmkansız şey şiir yazmak aşıksan eğer ve yazmamak, aylardan nisansa.
İçimde sonsuz bir sevinç. Bağırmak istiyorum; boş ver, diye haykırmak istiyorum.
Yalnız seni sevdiğimden ve yalnız seni seveceğimden başka bir şey düşünme.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler, ölmek de değil; kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
Sevdiğim insanlara kızabilirdim, eğer sevmek bana mahzun durmayı öğretmeseydi.
Ağlasam sesimi duyar mısınız, mısralarımda; dokunabilir misiniz, gözyaşlarıma, ellerinizle?
Şiir yazma hastalığım hep böyle havalarda nüksetti. Beni bu güzel havalar mahvetti.
Siyah akar Zonguldak’ın deresi. Yüz karası değil, kömür karası. Böyle kazanılır ekmek parası.
Güzel kadınları severim, işçi kadınları da severim, güzel işçi kadınları daha çok severim.
Şiir yazıp eskiler alıyorum. Eskiler verip Musikiler alıyorum. Bir de rakı şişesinde balık olsam!
Pencere, en iyisi pencere; geçen kuşları görürsün hiç olmazsa; dört duvarı göreceğine.
Ben ki her akşam yatağımda onu düşünüyorum, onu sevdiğim müddetçe yatağımı da seveceğim.
O gece gördüm, onun gözlerinde gördüm; gün ne güzel doğarmış meğer açık denizde!
Büyüdüm, işsiz kaldım, aç kaldım. Para kazanmak gerekti, girdim insanların içine, insanları gördüm.
Ben ki her akşam yatağımda onu düşünüyorum, onu sevdiğim müddetçe yatağımı da seveceğim.
Bir yer var biliyorum, her şeyi söylemek mümkün; epeyce yaklaşmışım, duyuyorum, anlatamıyorum.
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, kelimelerinse kifayetsiz olduğunu. Bu derde düşmeden önce.
Anlamıyorum dilinden artık geceyi saran güzelliğin. İçim, kör bir kuyu gibi derin ve sonsuz rüyasında yalnızlık.
İşim gücüm budur benim. Gökyüzü boyarım her sabah, hepiniz uykudayken. Uyanır bakarsınız ki mavi.
Sokakta giderken, kendi kendime gülümsediğimin farkına vardığımda, beni deli zannedeceklerini düşünüp gülümsüyorum.
Yüz kelimelik bir şiirde yüz tane güzellik arayan vardır. Halbuki bin kelimelik bir şiir bile bir tek güzellik için yazılır.
Öyle bir zamanda gel ki vazgeçmek mümkün olmasın. Sessizce ağladığım anları kimse çığlık çığlığa hıçkırıklara dönüştürememiş olsun.
Gariban, Ne bir güzel var avutacak gönlümü bu şehirde, ne de bir tanıdık çehre. Bir tren sesi duymaya göreyim, iki gözüm, iki çeşme.
Ama benim için güzel şehir, çirkin şehir diye bir şey yok. Sadece senin bulunduğun şehir, senin bulunmadığın şehir diye bir şey var.
Bir dağ başı yalnızlığı yaşıyorum yeniden. Dağ başı yalnızlığı ölümden beter. Hiç kimse aramasa sormasa beni. Sen gelsen yeter.
Bilmezler yalnız yaşamayanlar, nasıl korku verir sessizlik insana; insan nasıl konuşur kendisiyle; nasıl koşar aynalara, bir cana hasret, bilmezler.
Sokakta giderken, kendi kendime gülümsediğimin farkına vardığım anlarda insanların beni deli zannedeceğini düşünüp gülümsüyorum.
Çok hakkın var üstümde helal etmezsen, kul hakkı bu, şaka değil eğer helal etmezsen, dua etmeyi bir yana bırak, camiye gidip Allah’ın halısına bile basamam utancımdan.
Ben bir ömür göz yaşı hapsine mahkum edilmişken, senin gerçek sandığın sahte aşklarla, gülümseyecek olan gözlerin beni her gün bir kat daha öldürüyor.
Her gün bu kadar güzel mi bu deniz? Böyle mi görünür gökyüzü her zaman? Her zaman güzel mi bu kadar; bu eşya, bu pencere? Değil, vallahi değil; bir iş var bu işin içinde.
İşim gücüm budur benim gökyüzünü boyarım her sabah hepiniz uykudayken. Uyanır bakarsınız ki mavi. Deniz yırtılır kimi zaman. Bilmezsiniz kim diker. Ben dikerim.
Duyduğum yoktu ne vakittir. Güvercin sesi, kumru sesi, pencerede; içime gene yolculuk mu düştü, nedir? Nedir bu yosun kokusu, martıların gürültüsü havalarda; nedir? Yolculuk olmalı, yolculuk.
Biliyorum, kolay değil yaşamak ama işte bir ölünün hala yatağı sıcak birinin saati işliyor kolunda yaşamak kolay değil ya kardeşler ölmek de kolay değil; Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
Ne kağıt yeter ne kalem. Mesut sanmam için kendimi bunların hepsi. Hepsi fasa fiso, ne takayım, ne tekneyim. Öyle bir yerde olmalıyım, öyle bir yerde olmalıyım ki ne ışık ne sis ne buğu gibi insan gibi.
Aşk, benim için de, benim gibiler için de, biraz fazla. Fazla güzel bir şey. Ne uçmak geliyor elimden, ne de ötmek. Her şeyden önce yiyip içmeye ihtiyacım var; halbuki, aşık olursam yiyip içemem.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı. Önce hafiften bir rüzgar esiyor; yavaş yavaş sallanıyor yapraklar ağaçlarda; uzaklarda, çok uzaklarda, sucuların hiç durmayan çıngırakları. İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
En iyi savaşı olan sömürgeciliği kullanır insan. Ağlar bazıları, bazıları gülerek yapar bu işlemi, hem de kime güldüğünü bilmeden. Aldatır ya sanır ki karşıdaki yedi yalanı, aslında ta kendisidir aldatan insanı.
Asma suratını, deme be kadın, ne değişir? Yine, İstanbul’daki asma köprüler gibi asma gülücükler iliştiririm yüzüme ve gözlerimin altından binlerce Marmara akıtırım. Şu Orhan Veli’nin de alacağı olsun. Serde erkeklik varmış; ağlanmazmış.
Sıvanmış, boyanmış bir binanın tuğlaları arasındaki harcı göremeyiz. Bina tamamiyetini ancak bu harçla temin ettiği zamandır ki, onu teşkil eden tuğlaları teker teker görmek, onların vasıfları üzerinde düşünmek fırsatını elde ederiz.
Gün olur, alır başımı giderim, denizden yeni çıkmış ağların kokusunda şu ada senin, bu ada benim, yelkovan kuşlarının peşi sıra. Dünyalar vardır, düşünemezsiniz; çiçekler gürültüyle açar; gürültüyle çıkar duman topraktan. hele martılar, hele martılar, her bir tüylerinde ayrı telaş! gün olur, başıma kadar mavi; gün olur, başıma kadar güneş; gün olur, deli gibi.