Necip Fazıl Kısakürek Sözleri
Sayfa İçeriği: En Güzel Necip Fazıl Kısakürek Sözleri, Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Anlamlı, Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Tumblr, Necip Fazıl Kısakürek Sözleri Kısa
Bu sayfada size Necip Fazıl Kısakürek sözleri hazırladık. Bu harika sitede bu ve buna benzer daha birçok güzel söz bulunmaktadır. Bu güzel ve anlamlı sözleri kısa mesajla gönder ya da sosyal medyada paylaş tercih senin ne yapmak istersen onu yap.
NECİP FAZIL’IN HARİKA SÖZLERİCamiye dikey olarak gel, yatay olarak zaten geleceksin!
Cevabımın şiddetinden susuyorum!
Tomurcuk derdinde olmayan ağaç, odundur.
Kavuşmak mı? Belki… Daha ölmedim!
İnsan namaz kılarsa, namaz da insanı insan kılar.
Ölüm zorların zoru, yaşamak ondan da zor!
Benim istediğimi Allah istemiyorsa, konu kapanmıştır.
İnsanı olgunlaştıran yaşı değil, yaşadıklarıdır…
Akıldan büyük nimet, zekâdan da ağır yük tanımıyorum.
Geçti, istemem gelmeni yokluğunda buldum seni.
Armut deyip geçmeyin, onun ilk hecesi çoğu kişide yoktur!
Önüne gelenle değil, seninle ölüme gelenle beraber ol.
Sabır, çekilen şeyi duymamak değil, ona dayanmayı bilmektir.
Bin “günahın” olsa da bana, bir “gün ah’ım” yok sana…
Devler gibi eserler bırakmak için, karıncalar gibi çalışmak lazım.
Camiye dikey olarak gel, yatay olarak zaten geleceksin!
Zamanın çarkları sizi yürütüyor, zamanın çarkları beni öğütüyor…
Akıldan büyük nimet, zekâdan da ağır yük tanımıyorum.
Eğer tadını bilirseniz ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir.
Biz bize gerici diyenlere ancak deh demek için gerideyiz…
İnsanın kazandığı paradan değil, paranın kazandığı insandan kork.
Adam olmak cinsiyet meselesi değil, şahsiyet meselesidir.
Hayatımızın yarısını uyuyarak geçiriyoruz, diğer yarısını da uyutularak…
Sokak lambası gibi olma ey yar. Kime yandığın belli olsun.
Bazı insanlar alçak gönüllüdür, bazıları da alçak olmaya gönüllüdür.
Aldığımız nefesi bile geri veriyorsak, hiçbir şey bizim değil.
Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti, iyi insanlar iyi atlara binip gitti.
Öyle insanlar vardır ki; lağıma düşseler, lağımı kirletirler.
Evdeki hesabımız bile çarşıya uymuyorken, ahiret hesabımızın vay haline.
İnsanlar ikiye ayrılır, vaktini beşe ayıranlar, vaktini boşa ayıranlar.
Sizde olan tükenir onda olan sonsuz, feza sizin olsa ne yapacaksınız onsuz.
Felsefe; çürük cevizlerle dolu bir denizde sağlam cevizi aramaktır.
Kökünü beğenmeyen dal ve dalını beğenmeyen meyve olgunlaşmadan çürür.
Allah var fakat bizim ondan, yalnız sorulduğu zaman haberimiz var!
Zamanı kokutanlar mürteci diyor bana; yükseldik sanıyorlar, alçaldıkça tabana.
Hayat dediğin Allah (c.c.) için değilse, ne çıkar hayat önünde eğilse.
Bizler açlıktan karnına taş bağlayan peygamberin, doymak bilmeyen ümmetiyiz…
Beni kimsecikler okşamaz madem, öp beni alnımdan; sen öp seccadem.
Ruhumu eritip de kalıpta dondurmuşlar; onu İstanbul diye toprağa kondurmuşlar.
Çile kapısından erişilecek dünyayı bilseydin, yatağını yorganını satardın.
Yalnızım diye üzülmüyorum. Çünkü biliyorum, yalnız insanın ihanet edeni de olmaz…
Yarın elbet bizim, elbet bizimdir gün doğmuş, gün batmış, ebed bizimdir!
Üç günlük dünya için gayret üstüne gayret, ebedi bir yaşam için gayret yok hayret.
Gökler ağlıyor, biz ağlamışız çok mu? Bize yobaz diyorlar, haberin yok mu?
Her kahkahanda Allah’a teşekkür etmiyorsan, neden her ağladığında o’na kızıyorsun?
İhya etmek için ne kadar ilim lazımsa imha için de o kadar cehalet kâfidir…
Keşke ben Allah kelimesinden başka, ağzından tek söz bile çıkmayan bir dilsiz olsaydım!
Ellerime uzanan dudakları tepeyim, Allah diyen gel seni ayağından öpeyim!
Ölüm güzel bir şey, budur perde arkasından haber, güzel olmasaydı ölür müydü peygamber!
Benim ayağımın altıda müsait başımın üstü de nerde olacağını sen belirle…
Yum gözünü, kalbine her an yokluğu üfür! Kendinden geçmek iman, kendinde olmak küfür…
Her ağızda, her telde fanilik dırıltısı, sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı!
Yanında olduğum zaman değerimi bilmezsen; değerimi bildiğin gün beni yanında bulamazsın…
Gözüm, aklım, fikrim var deme hepsini öldür sana çöl gibi gelen, o göl diyorsa göldür…
Ey bir aileye bile hükmedemeyen ilerici. Üç kıtaya, yedi denize hükmeden ecdadın mı gerici?
Sanma oruç, bu akşam tıklım tıklım ye diye; bu akşam, yarın oruç tutabilmek için ye.
Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten affet, senden habersiz aldığım her nefesten.
Verirler ben acizim, kudret senin dedikçe. Verenin şanı büyük, sen iste istedikçe…
Biz; ayakları şişene kadar namaz kılan peygamberin, gözleri şişene kadar uyuyan ümmetiyiz.
Yola çıktıklarını yolda bulduklarına değişirsen; hem yolunu kaybedersin, hem dostunu!
Sonunda ‘eyvah’ diyeceğin şeylere, başında ‘eyvallah’ deme. Pişman ol fakat pişman ölme.
Zonklayan başım benim, kan pıhtısı, cerahat; ona yastıkta değil, secde yerinde rahat…
Dinde zorlama yoktur, insan özgürdür elbette! İsteyen bu dünyada pişer, isteyen ahirette!
Sabırda pişer koruk, yerle bir olur doruk. Sabır, sabır ve sabır, işte Kur’an ‘da buyruk.
Dünya güzel olsaydı, doğarken ağlamazdık… Yaşarken temiz kalsaydık ölünce yıkanmazdık.
Sevdalın şu dağı del dese, koşar, delersin! İş Allah’a geldi mi, gücün yok, sendelersin!
Ya Allah’a baş eğer hiç kimseye eğmezsin, ya da herkese baş eğer hiçbir şeye değmezsin.
Allah bir! Demektense ecel teri dökerken; ölüversem, beklenmez anda Allah bir erken…
Biz şiiri iman için bilmişiz ve bu mihrak bilgiyi, her bilginin geçtiği bin bir yol ağzı biliyoruz.
İki insan çeşidi vardır. Zaman geçtikte hatalarıyla yüzleşen! Zaman geçtikçe yüzsüzleşen.
Ne başını kapat, altını göster; ne altını kapat, üstünü göster. Hepsini kapat, imanını göster.
Ömrün ilk yarısı; ikinci yarısını beklemekle, ikinci yarısı da; ilk yarısının hasretiyle geçer.
Ey düşmanım, sen benim ifadem ve hızımsın; gündüz geceye muhtaç, bana da sen lazımsın!
Ne gelirse başımıza Hak’tandır; fakat geliş sebebi, Hak’tan ayrılmaktandır.
İçimizde bu kadar perişan hale getirilmeseydik; dışımızda bu kadar hürmetsizliğe uğramayacaktık.
Gençlik… Gelip geçti… Bir günlük süstü; nefsim doymamaktan dünyaya küstü.
Ölüm herkesin başına gelir, ama geç ama erken… Ya kazanırken, ya da kazandığını yerken…
Gönlüm uçmak dilerken semavi ülkelere, ayağım takılıyor yerdeki gölgelere.
Ölüm ölene bayram, bayrama sevinmek var; oh ne güzel, bayramda tahta ata binmek var!
Siz hiç bir sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Kıymetli malı olanlar bağırmaz.
Kimileri vardır aşkın en yücesine layıktır. Kimileri vardır aşkın en yücesini versen de, aşağılıktır.
An oluyor bir garip duyguya varıyorum; ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?
Ne hasta bekler sabahı, ne taze ölüyü mezar, ne de şeytan, bir günahı, seni beklediğim kadar.
Kendini dünyalar kadar değerli zannedenlere kısa bir not; dünya beş para etmiyor…
Dün geçti bugünü düşünüyorum, yarın var mı? Gençliğine güvenme, ölenler hep ihtiyar mı?
Yusuf baştan aşağı iffet olduktan sonra, Züleyha baştan aşağı afet olsa ne yazar.
Hep nefis çıkar karşıma, ölüp ölüp dirilsem; insandan kaçmak kolay, kendimden kaçabilsem.
Elindeyse zamana, dur, geçme diye dayat. Bir sigara içmekten daha kısa bu hayat.
Geçti, istemem gelmeni, yokluğunda buldum seni; bırak vehmimde gölgeni, gelme, artık neye yarar?
Af var diye işlenen suçtan vicdan burkulur; affı sigortalayan hayâsızdan korkulur…
Kula kulluk etme! Unutma ki sen de kulsun. Ve gerektiğinden fazla önem verme! Yoksa unutulursun.
Payımıza sükût düştüğünden beridir, kalbimizin sesini daha bir güzel duyar olduk.
Ağaçtan düşen yaprak nasıl kurumaya mahkûmsa gönülden düşen insan da ‘unutulmaya mahkûmdur.
Kadından kendisinde olmayanı isteriz; hasret yerinde kalır ve biz çekip gideriz.
Bana çağdışı diyorlarmış. Ne büyük bir onur! Ben bu çağın dışında kalmayayım da içinde mi boğulayım.
Kader, beyaz kâğıda sütle yazılmış yazı; elindeyse beyazdan, gel de sıyır beyazı!
Helal ile beslersen çocuğunu hürmet ile öder borcunu, haram ile beslersen o’nu hakaret ile öder borcunu.
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla! Yaşaya dursun insan, hayat dediği zanla.
Öyle ucuz değil gül koklamak. Gül tutan ele diken batmalı. Bir aşka gönül veren o aşkın kapısında yatmalı!
Düşünmek şu, bu değil, öteleri düşünmek; sizinse düşünceniz yataklarda eşinmek.
Necip Fazıl’a sormuşlar neden sigarayı bu kadar çok seviyorsunuz? Benim için yanan bir tek o var demiş…
Anladım işi; san ’at Allah ı aramakmış, marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış…
İnsanın sevdiğini kaybetmesi, dişini kaybetmesi kadar ilginçtir. Acısını o an yaşar, yokluğunu ömür boyu.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları!
Ayağın taşa takıldığında Allah kahretsin bile dememelisin, dua etmelisin ki taşa takılan bir ayağın var…
Neye yaklaşsam sonu uzaklık ve kırgınlık, anla ki yok Allah’tan başkasıyla yakınlık.
Ben geçmişimi dürdüm büktüm ve kaldırıp çöpe attım bu çöpleri ise ancak kediler ve köpekler karıştırır!
Sırma renginde pislik, dünyanın süsü püsü, bende tek aziz eşya annemin başörtüsü…
Kadın mezarlığa girerken başını kapıyor, dışarı çıkarken açıyor, ölüye karşı kapayıp, diriye karşı açmak akıl almaz.
Diyorlar bana, kalsın şiirde sözde yerde, sen araştır, göklere çıkan merdiven nerde.
Soruldu mu ne bilirsin diye; haddimi bilirim soruldu mu ne istersin diye; haddimi bilir, hakkımı isterim demeli…
Ölecek miyim, tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda.
Seni affetmek hayatımın en büyük hatasıydı. Nerden bilebilirdim ki. Katilini affedersen seni yine öldüreceğini…
Veren de o alan da o, nedir senden gidecek? Telaşını gören de, can senin zannedecek.
Fikrin olduğu her yerde şiddet, operatörün neşteri gibi bir nimet, olmadığı yerde de katilin bıçağı şeklinde bir afettir.
Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; nihayet döne döne aynı noktaya vardım.
Gençliğine doyamadan gitti, derler. Doymak mümkün mü ki, doyup da gitsin. Doymak burada değil. Burası acıkmanın yeri…
Başım çığlıklı bir çocuk, onu nasıl avutsam? Ne yapsam da ölümü bir saatçik unutsam?
Ey gönül, gidenden ümidini kes! Kaçan bir hayale benziyor herkes, sanki kulağıma gaipten bir ses buluşmalar kaldı mahşere diyor.
Düşünüyorum: O’ndan evvel zaman var mıydı? Hakikatler, boşluğa bakan aynalar mıydı?
Çıkamam, aynalar, aynalar zindan. Bakamam, aynada, aynada vicdan; beni beklemeyin, o bir hevesti; gelemem, aynalar yolumu kesti.
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; benimse alın yazım, yokuşlarda susamak.
Hayatın çilesine tahammül gerek, değil mi ki sefa ile cefa müşterek? Sizce ağlamak için gözyaşı mı gerek? Bazen dertliler de ağlar ama gülerek…
Tam 30 yıl saatim işlemiş ben durmuşum, gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.
Allah’ın on pulunu bekleyedursun on kul bir kişiye tam dokuz, dokuz kişiye bir pul. Bu taksimi kurt yapmaz kuzulara şah olsa yaşasın kefenimin kefili karaborsa.
Akrebin kıskacında yoğurmuş bizi kader; aldırma, böyle gelmiş, bu dünya böyle gider!
İkinizin de ne eş ne arkadaşınız var sükût gibi münzevi çığlık gibi hürsünüz. Dünyada taşınacak bir kuru başınız var onu da, hangi diyar olsa götürürsünüz.
Bana bir ben lazım, bir de beni anlayan. Beni bir ben anlarım, bir de beni yaradan…
Bir idamlık Ali vardı asıldı kaydını düştüler mühür basıldı. Geçti gitti, birkaç günlük fasıldı. Ondan kalan, boynu bükük ve sefil; bahçeye diktiği üç beş karanfil…
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal, hamallık ki sonunda ne rütbe var ne de mal.
Ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim; gündüzler size kalsın, verin karanlıkları! lslak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim; örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları.
Bir namazım, bir duam, birde eski seccadem, hepsi hepsi bu kadar, işte benim sermaye.
Benimki benim seninki de senin! Bu şeriattır. Seninki senin benimki de senin! Bu tarikattır. Ne benimki benim ne de seninki senin her şey Allah’ın! Bu da hakikattir!
Neye yaklaşsam sonu uzaklık ve kırgınlık, anladım ki yok Allahtan başkasına yakınlık…
Ölüm her aklına geldiğinde ‘ah’ edip ‘vah’ edip inleme; bu halinle rabbimi incitmiş olacaksın. Ecel kapıyı çaldığı zaman evi telaşa verme; o geldiği zaman, sen çoktan gitmiş olacaksın.